İstek üzerine güreş
14.07.2014 - 07:58
Dün sabah Topkapı civarlarında kağıtçılık yapan değerli bir okurum aradı. Bu okurum beni uzun zamandan beri okuduğunu, ancak Türk güreşiyle ilgili çok seyrek, hatta hemen hemen hiç yazamama sınırından olduğundan yakındı. Ben de kendisine yıllar önce Tercüman’da güreşin dünü, bugünü ve yarını ile ilgili bir kaç yazı yazdığımı ifade ettim. Zamanlama pek uygun gibi görünmüyorsa da bu okurum paralelinde düşünenler için o eski ama ne yazık ki hala tazeliğini koruyan görüşlerimi bir kere daha dile getireyim.
Güreş, Kırkpınar’ı ve karakucağı ile bizim ata sporumuzdur. Mindere yansıyan bu tarih neredeyse 60’lı yılların ortasına kadar bizi dünya minderlerinin patronu yapmıştı. Ancak bu saltanatımız tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi giderek bütün dünyayı rahatsız ediyordu. Ne yapıp yapmalı Türk’ün güreşteki saltanatının da ortadan kalkması gerekmekteydi. İşte buradan haraketle önce güreşin süresi kısaltıldı. Böylece Kırkpınar’daki alışkanlık artık minderde süremeyecekti. Yeni yeni oyun teknikleri geliştirilerek Türk’ün sadece acı kuvvete dayanan özelliği de zaafa uğratılacaktı. Yani güreş kısa sürede süratlendirilerek çabuklaştırılacak böylece batıya yeni bir sistemle çalışma kapıları açılacaktı. İşte biz bu süreçte hala eski metodlara dayalı çalışınca aradaki fark giderek kapandı. Yine yanılmıyorsam 1980’li yılların başında zaafa uğramış güreşimizi yeniden eski günlerine kavuşturmak adına önce ekonomik statüler getirdik. Sonra da Rusya’dan hocalar. Batılı güreşi yaparken, ekonomik gücünü de koruyabiliyordu.
İşte bizde Özal dönemiyle birlikte şampiyonlara ev, altın ve araba gibi yeni imkanlar sağlamaya başladık. Ama ne var ki minderdeki tekniği dolayısıyla onu becerebilecek güreşçinin fiziksel yapısı konusunda hoca ihracıtını erken kestik. Yani çok şeyde olduğu gibi güreşte de ayağımızın altına sürülen karpuz kabuğundan kaçabilecek manevrayı tam gerçekleştiremedik. Tabi burada spor medyasına da bir iki cümle etmeden geçemeyeceğim.
Tercüman’ın parlak günlerinde Ali Gümüş ustanın önderliğinde neredeyse bütün gazeteler güreşi manşetten gösterme alışkanlığı ya da zorunluluğu sergiliyorlardı. Tabi ki eski gazete patronlarının bunda rolü çok büyüktü. Erol Simavi, Ercüment Karacan ve de özellikle Kemal Ilıcak içte ve dışta güreşi çok yakından takip ederlerdi. Ama şimdiki gazete patronları tabiki büyük bir çoğunluğu dövizin nerede inip nerede çıktığını, borsanın nasıl seyrettiğini güreşten daha yakın takip etmektedirler. Hal böyle olunca spor yazarı da öyle olmaktadır.
Güreş artık spor sayfalarının dibine bile zor ulaşabilmektedir. Televizyonlarda ise sadece TRT bu sporu ekrana getirmeye gayret göstermekte. Yazılı basında ise gazeteler yaşasın ajanslar diyerek işi savuşturmaktadır. Sanırım değerli okurum ve onun paralelinde düşünen gazete ve televizyonlarda güreşle ilgili haber bekleyenlere birşeyler anlatabilmişimdir.