Türklerin en eski sporlarından biridir. Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin "kures" sözcüğünden gelmektedir.
Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir.
Halk arasında en çok ilgi gören güreş türleri, Karakucak Güreşi ve Yağlı Güreş olmuş, halk dilinde Karakucak "Anadolu Güreşi", Yağlı Güreş ise "Rumeli Güreşi" olarak adlandırılmıştır.
Türkiye’de modern anlamda güreş, 1910 yılında grekoromen stildeki çalışmalarla başlamıştır.
1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslar arası alandaki ilk ciddi deneyim olmuştur. Bu olimpiyatlara katılan takımımız Seyfi Cenap Berksoy, Fuat Akbaş, Dürrü Sade, Mazhar Çakar ve Tayyar Yalaz’dan oluşmuş ve takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör Türkiye’deki minder güreşinin kurucusu olmuştur.
Artık serbest güreşi de öğrenen Türk güreşçileri, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’na hem grekoromen hem de serbest stilde katılmışlar ve grekoromen stilde 61 kg güreşçimiz Yaşar Erkan altın madalya kazanarak olimpiyatlardaki ilk birinciliğimizin sahibi olmuş, serbest güreşte 79 kiloda Mersinli Ahmet Kireççi de bronz madalya kazanmıştır. Bundan sonraki uluslar arası karşılaşmalar yoğunlaştırılmıştır.
1 Önceki Sonraki